Ölüm ve ölüm anlayışı, ölümün kendisinden ziyade hayatın kendisinden ne aldığımızı gösterir. Foucault’nun gözünden beden; fikirlerin erittiği, yaşananların süzgeçten geçirildiği ve dilin peşinden gidildiği bir kişiliğin yurdu ve dağılan hacmidir (Megill, 1998, s. 373). İktidar bedeni (toplumun bedenini) kendine mesken edinir. Bedenler iktidar (ilaç) vasıtasıyla hizaya getirilmeye çalışılır. Yararlı olduğu ölçü içerisinde itaatkâr olması beklenen bedenlere erişilmeye çalışılır (Revel, 2005, s. 135). Fakat baskı her zaman olduğu gibi beraberinde kendi direnişini getirmektedir. İktidar çerçevesinde değerlendirilen beden, biyo-iktidar’ın işleyişine karşı gelir. Tıpkı Alaaddin’in ilaç yerine hazzın peşine düşmesi gibi özne üzerine düşünmeye başladığında bedeni yeniden ele alır, çünkü beden, iktidar tarafından üretilen ve aynı zamanda kendini üreten iktidarı sorgulayan özneden bağımsız değildir.
Kadınların adının olmadığı bir ortamda devletin iktidarının gücünü de arkasına alan öğretmen, beklentilerini davranışa dökme veya dökmeme arasında gidip gelen bir performanslar bütünü olan tüm erkeksiliği kendi etrafında toplamıştır. En azından kendi gerçeklik algısı içinde öyledir. Hegemonik erkekliğin tüm tanımlarını üstlenir. Toplumsal hayatın tüm kanallarının her bir noktasından, kadın ve erkek cinsiyet rolleri üzerinden, aile ilişkileri üzerinden, öğrenci ile öğretmen arasında, aydın ile cahil arasında geçen tüm iktidar ilişkilerindeki erkek egemenliğinin rolünün güvencesini kendine kalkan yaparak iktidarına boyun eğmesi muhtemel kadın ve çocukların üzerinden güç gösterisi yapar. Eril hakimiyetin yeşertilmesi, büyümesi, devamının getirilmesi ve en önemlisi yüceltilebilmesi için kadın ve çocukların varlığı gerekir. Köyün tüm çocukları onun öğrencisi, köyün kadınları ise onun âşığıdır (Zazi, muhtar ve Zazi’nin küçük kızları Asya gibi). Belli bir noktada öyle bir hal alır ki kendisini “Nuh” olarak görür. Kurtulanların Tanrı’nın istediği yaşamda büyüyüp gelişmesi için gerekli rehber olan 10 buyruğu verir, yani kendisini Mesih olarak görür. “Yaşamak, yaşamayı sürdürebilmek için kişiliğini bulmak zorundasın. İlk buyruğum bu oldu” (Edgü, 2018, s. 20).
Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakimiyet motivasyonu kadınları cinsel olarak nesneleştirme eğilimlerini etkiler. Bu yüzden cinsellik konusu, iktidar ilişkileri bağlamında oldukça önemlidir. Çoklu iktidar ilişkileri, bu alanda da ortaya çıkmaktadır ve iktidar ilişkilerinin cinselliğin düzenlenmesi konusunda etkisi büyüktür (Gwynne ve Poon, 2012). Öğretmen köyde geçirdiği süre zarfında bir cinsel buhran geçirir. Mektuplar yazıp Hakkari’yi anlattığı sevgilisi O’yu cinsel oyuncağı, mastürbasyon malzemesi olarak kullanır. “O” öğretmenin cinselliğini temsil eder. Sevgilisi öğretmenin rüyalarına girerek onunla sevişir. Öğretmen sevgilisinin oralara ait olmadığını, yeşil gözlü sarı saçlı olduğunu vurgulamaya çalışır. Aslında bunu yapma sebebi oralardaki kulakları küpeli, burunları hızmalı, alınları dövmeli kadınlara karşı bir çekimin olmadığını kanıtlama çabasıdır. Fakat bu durum çok uzun süre devam etmeyecektir. Muhtarın köye gelmesinden bir müddet sonra öğretmenle arasında gerçekleşen ve roman içerisinde eksik bırakılan konuşmasını film üzerinden tamamladığımızda küçük kızını öğretmene teklif ettiğini öğreniyoruz. Muhtar; öğretmene bir erkek olarak ihtiyaçlarının olacağını, ona kendisinin birini satın alabileceğini, giderken satın aldığı kişiyi yanında götürmek zorunda olmadığını söyler. Bir tür ihtiyaç malzemesi, mevsimlik işçi/eş.
“Kıyın imam nikâhını, de. Ya da onu da yapmayın, ben günahtan korkmam, de. Ve al koynuna. Bu geceden tezi yok, al daha göğüsleri oluşmamış o narin yavruyu. N’olacak, temizlersin bitlerini. Bir güzel yıkarsın. Sirkelersin. Dedetelersin” (Edgü, 2018, s. 100-101). Sürgün (öğretmen) ilk başta bu teklifi kabul etmemiş olsa bile köyde geçirdiği kısacık süre zarfında kabul edecek noktaya çok yaklaşmıştır. Ya köydeki durumu yerleşik hale dönüşseydi, o zaman da reddedebilecek miydi? Erkekliğin cinsellik algısı, çocuk gelinlerin durumunun açıklaması bu vaziyet. Erkeklerin biyo-iktidar’a sahip olması ve tek başına kullanması ataerkil toplumların özelliğidir. Bu tür toplumların içerisinde kadınların yaşamda kendilerine yer bulması ve hayatı deneyimleyebilmesi oldukça zor ve kısıtlıdır. Kadın ancak üzerinden iktidarın gücünün yansıdığı egemen olunandır.